Yeni Üyelik Haber bülteni üyeliği |
Yeni Türk şiirinin büyük ustalarından biri olan Cahit Sıtkı Tarancı'nın şiirinde "yalnızlık" ve "ölüm" temleri üzerinde biraz olsun durmak, ölümünün bu yıl dönümünde, şairimizin ruhunu sevindirecektir sanırım.
Yetdi bî-kesliğim ol gâyete kim çevremde
Ne yanar kimse mana âteş-i dilden özge Şiirimizde yalnızlık temi; A. Haşim'i insandan kaçmaya, Yahya Kemal'i millî hasrete, Tarancı'yı korkuya, daha doğrusu ölüme götürmüştür. Tarancı, Fuzûlî'nin yalnızlığını almış, zamanımıza kadar getirmiştir. Tabiî, bu alıp getiriş, bir kopya veya taklid değil, iki şairin duyuş benzerliğinden ileri gelir. Tarancı, "Ömrümde Sükût" adını verdiği şiirinde şöyle der:
Çıngıraksız, rehbersiz deve kervanı nasıl,
Ve böylece bu ömür, bu ömür her dakika,
Hatta şair o kadar yalnızdır ki; odasının tavanı sanki annesi, duvarları kardeşidir. Şairle el-ele verirler, yalnızlıklarını ortaya koymak isterler, fakat seslerini kimseye duyuramazlar (Odamda Sükût).
Karanlıklarla kardeş Zaman zaman, yalnızlıktan kaçmak isteyen şair; kendini mâziye verir, her şeyi unutmak ister, fakat yine de yalnızlıktan kurtulamaz.
Maziyi yâda daldığım zaman, Uykusuz kaldığı geceler korkuya dalar, yakınmaya başlar: "Bu zâlim uykusuzluk - yolumu kesen haydut- / Bana yalnızlığımı sezdiren uykusuzluk." Aynalara yalvaran şair, onları bir sevgiliye benzetir, kırılacak en son parçalarına kadar, kendi hayâliyle kalmaya çağırır. Aynalar da olmasa, öldükten sonra şairi, düşünen hiç kimse kalmayacaktır:
Aynalar, aynalar, sevgili aynalar,
Bu yüzden Tarancı: "Kimsecikler duymadan bir kapı açıp gitsem!" diyerek, ölümü çağırır. "Uzak bir iklimin ılık havasında", bütün sevdikleri şairin hülyalarını paylaşırken, şair, camlar arkasında yapayalnızdır.
Öyle yalnız kaldım ki hayatımda diyerek, dost ümidiyle yandığını, çaldığı kapılardan eli boş döndüğünü, herkesin kendisine yabancı olduğunu, bir sevgili bulamadığını, sevgilisinin saçları yerine, kendi saçlarını okşadığını ortaya kor. Çünkü sevgilisi vefasız çıkmıştır:
Gönül sende, göz yolda kaldı;
C. H. P'nin 1946 yılında açtığı şiir yarışmasında Tarancı'ya birincilik sağlayan "Otuzbeş Yaş"ta yine yalnızlıktan söz açan şair: "Neylersin ölüm herkesin başında." derken, ölümü "kader" olarak görmektedir. Hemen birçok şiirinde; şükreden, Tanrı'yı anan, Cuma'nın kutsallığına işaret eden şairin inanç yönünü görmekteyiz.
Ne vefasız geçmişten hayır var, der. Ona göre yalnızlığın en kurumaz kaynağı ölümdür. Tabiatıyla bu kaynak hiçbir zaman kurumayacağı için, şairin yalnızlığı baki kalacaktır. Ölümün ışığını, güneş ışığından daha zinde bulan şair, ruhun ebediyetine inanır. Aslına döneceği günü hasretle bekler. Bir Ölünün Ardından adlı dörtlüğünde şairin mistikleştiğini görürüz. Mistiklere göre; her şey Tanrı'dan kopmuştur ve yine aslına dönecektir. "Tabiatta her sabit şey yokluğun kucağıyla sarılmak zorundadır. Ve aslına döner. Her var olan şeyin mevcudiyetinden önce de yokluk vardır." (*) Bu yokluk, Tanrı'nın kendisidir. Sözünü ettiğimiz dörtlükte; bu gerçeği bilmeyenler veya inanmayanlarla şairin alay ettiğini görmekteyiz:
Kabrime çiçek getirenlere gülerim;
Ölüm, zaman zaman ona korku verir. Bu korku, ölümün ansızın geleceği endişesinden doğar. Bu bakımdan şair, akşamları evde olmak ister. Ona göre: "Kişi evde gerek akşamları / Ölürse helâllaşarak ölür."
|
|
Copyright © 2005 Uzerine.com
uzerine.com Ana Sayfa |
Gizlilik Sözleşmesi |
Üye Girişi